4 bin metreye yaklaşan ve bazı yerlerde geçen, 7 zirveli Kaçkar sıradağları, Rize Batum arasında farklı bir ekolojik yapı sunuyor.
Yüksek dağlar, kuzeyden gelen yağmur bulutlarının güneye geçişine izin vermediği gibi, bulutlardaki bütün yağmuru da kendisine alıyor.
Böylece günlerce yağan yağmurun getirdiği yemyeşil bir bitki örtüsü ortaya çıkıyor. Bu bitki örtüsünün içerisinde binden fazla farklı çiçek ve yeşilin çok farklı tonları yer alıyor. Rize yaylalarında tarım yapılmıyor. Çünkü hem arazi çok dik, hem de yaylalarda kalma zamanı, sert kış şartları nedeniyle 4-5 aydan fazla olamıyor.
Kar yağdığı zaman yayla evlerinin tamamı kara gömülüyor. Onun için kimse kışı yaylalarda geçirmiyor. Hatta anlatılan bazı efsaneler var. Yayladaki evinde soba yakıp kışı geçirmek isteyen insanların, yağan karın her tarafı kapatması ve evin üzerinde de 3-4 metre birikmesi ile havasızlıktan öldüğü söyleniyor.
HER YER AKARSU
Rize deniz kıyısında olmasına rağmen, denizden 30-40 kilometre içeri girilince yükseklik aniden 3 bin metrenin üzerine çıkıyor. Bu kadar kısa sürede yükselen dağlardan eriyen karlar ise, bulduğu her yerden akıyor. Bu nedenle adım başında bir akarsuya rastlamak mümkün. Kaçkar’ın 7 ayrı zirvesi, pek çok akarsu oluşturuyor ama bu akarsular 7 ana kolda toplanıyor. Bu akarsuların en bilineni Fırtına Deresi.
Fırtına deresinin Deniz’e yaklaşan son 10-15 kilometrelik nispeten sakin akan bölümünde rafting yapılabiliyor. Taka rafting, oldukça başarılı. Aslında diğer derelerde de çok keyifle rafting yapılacak bölümler oluşmuş ama, maalesef adım başında yapılan HES’ler, bu derelerde rafting yapılmasına izin vermiyor. HES’ler ayrıca, o güzelim balık yapılanmasına ve yuvalanmasına da büyük zarar vermiş. HES’lerdeki 1 metrelik balık geçişlerini bulamayan nadide alabalıklar, elektrik üretim sistemlerinin içinde telef oluyor. Fırtına deresinde büyük mücadelelerden sonra ve Rizelilerin yüksek dayanışmasıyla şu ana kadar HES yapılamadı. Bu nedenle 68 kilometre uzunluğundaki Fırtına deresi şimdilik çok güzel akıyor. Rize’nin diğer 6 deresinin adları ve uzunlukları şöyle: Çağlayan deresi (34.7km), Arılı Deresi (31.5 km), Hemşin Deresi (38,5 km), Sabuncular Deresi (46.0 km), Taşlı Dere (34.0 km), İyi Dere (78.4 km). İkizdere (60 km)
ŞELALELER ÜLKESİ
Görüldüğü gibi derelerin boyları kısa, ama akıntıları çok şiddetli. 4 bin metreden kısa sürede denize ulaşan bu derelerin üzerinde doğal olarak çok sayıda şelale yer almakta. Bu şelalelerin yüksekliği bazı yerlerde 80-100 metreye ulaşabiliyor. Çok sayıda şelale olması nedeniyle, birçokları isimlendirilmemiş. En bilinenleri ise Palovit, İkizdere ve Ayder şelaleleri diyebiliriz.
Derelerin üzerinde “zipline” denilen spor da yapılıyor. Tellerin üzerinden akan makaralarla, bir yakadan diğerine macera geçişleri sağlanıyor.
ÇAY VE BAL GELİR KAPISI
Bölgede ana geçim kaynağını hepimizin bildiği gibi çay üretimi oluşturuyor. Çay genelde kıyı bölgelerde 50-60 metreden başlayan ve en fazla 700- 800 metre yüksekliğe kadar çıkılabilen aşağı yamaçlarda yetiştiriliyor. Hayvancılık ve arıcılığın hakim olduğu yüksek yaylalarda tarım yapılmıyor. Arıcılık ise yayladan yaylaya göre değişiyor. En değerli bal Anzer yaylasında üretiliyor. 1 kilosu üreticide 1200 liraya satılıyor.
Diğer yaylalarda üretilen balın kilosu 150-200 lira arasında değişiyor. Anzer balının pahalı olmasının nedeni, arıların yaklaşın 1000-1200 çiçeği dolaşarak bal yapması.
Diğer yaylalarda çiçek sayısı 700-800 arasında değişiyormuş. Bu da balın fiyatını etkiliyor. Bana sorarsanız 200 liralık bal da çok kıymetli ve başarılı.
ARTIK ARAPLAR VAR
Rize yaylaları, önemli bir turizm destinasyonu olarak şu sıralarda çok revaçta. Gerçekten gezip görülmesi gereken yerler. Yıllar önce bu yaylalarıi İsrailliler keşfetmiş. Tatiller yaparken, bölgenin endemik çiçeklerini de rivayet odur ki, yurt dışına kaçırmışlar. Bir yaylada 1000’den fazla çiçek olunca, İsrailliler, bunları belki de ülkelerinde üretmek istemişlerdir. Başarıp başaramadıkları bilinmiyor. İsrailliler 2-3 yıldır Rize yaylalarında gelmiyorlar.
Son 2-3 yılın tek favorisi ise Araplar. Paralı mı, yoksa paralı görüntülü mü bilemediğimiz Arap turistler, yol olmadığı için henüz yüksek yaylalara çıkamıyorlar. Şimdilik, yolu asfalt olan Ayder yaylasını ve Rize’nin aşağı bölgelerinde nispeten sakin akan dere yataklarının kıyılarını mesken tutmuşlar. Peçelerinden sadece gözleri görünen bu vatandaşlar, hiçbir aktivitede bulunmadan sadece çoluk çocuk çimlerde veya dere kıyılarındaki masalarda saatlerce toplaşıp oturuyorlar. Yanlarında getirdikleri yemekleri bir bezin üzerine çıkartıp yiyorlar ve çöplerini toplamadan gidiyorlar.
Bir erkek, 4 kadın ve 5-6 çocuktan oluşan bir Arap ailenin çöpünü toplamak, ilgililerin yarım saatini alabiliyor. Arapların ellerinde son model telefonlar var ve her yerin fotoğrafını çekiyorlar. Kendi fotoğrafları çekilirken de, tek açıkta kalan yerleri olan gözlerini elleriyle kapatıyorlar. Araplar bir miktar para bırakıyorlar ama sanırım çöplerini daha fazla bırakıyorlar. Yolları bozuk olduğu için çıkamadıkları yüksek yaylara çıkabilmek için de, Yeşil Yol olarak adlandırılan, Uzungöl’den başlayıp Ayder yaylasına ulaşması beklenen, çevrecilerin şiddetle karşı çıktığı otobanın yapılmasını bekliyorlar.
VAHŞİ TURİZM
Bölgede şu anda vahşi bir turizm var. Paralı Arapların bölgeye girmesi ile bölge insanı da pek bilmediği turizm ile amatörce İlgilenmek zorunda kalmış. Ancak bölgeye altın cevheri bulmuş gibi aniden sirayet eden ve tek amacı ciro olan acımasız turizm acentaları, vahşi turizmi tetikliyor. Rizeli dostlar da acentaların fahiş fiyatlarını duydukça, onlara ayak uyduruyor olmuşlar. Böylece uçuk rakamlara ulaşılmış. Örneğin iki yıl önce mıhlama ve yoğurtlu sarmadan oluşan basit bir yöresel öğle yemeği, kişi başı 15 liraya yenirken, Arapların gelmesi ile fiyat Türkler için de 75-80 liraya çıkmış. 25-30 liraya gecelediğiniz Ayder yayla pansiyon evlerinin kişi başı fiyatları ise oda kahvaltı 150-200 liradan başlıyabiliyor. Kalabalık Arap aileler, siyah camlarından içi gözükmeyen sürücülü transporter araç kiralayarak bölgeyi dolaşıyorlar. O nedenle araç kiralama fiyatları da bir tanıdığınız olmazsa oldukça yüksek.
Vahşi turizm salgınından korunmak isteyen bazı yaylaların muhtarlar yol girişlerine astıkları tabelalarla, özellikle turizm nitelikli araçların yaylalarını çıkmasını baştan yasaklamaya çalışıyorlar. Haklılar da. Çünkü, bölgenin korunması gereken değerleri, gerçekten Arap turistlerin bırakacakları paradan çok fazla.
Rize yaylalarını sizin içi 10 gün boyunca gezdim. Elbette ki tamamını gezmek çok daha uzun süre alabilir. Gezdiğim İkizdere ve Çamlıhemşin’in en bilindik bu yaylalarını şimdi sizlere teker teker anlatmak istiyorum:
İKİZDERE YAYLALARI:
İkizdere, adını Kaçkar zirvesinden kopup gelen iki ayrı akarsuyun birleştiği ilçe olmasından alıyor. Çok gayretli ve çalışkan bir belediye başkanı var.
Başkan Hasan Kösoğlu Dağ Horozu şenliği için geldiğimiz İkizdere’de üç gün boyunca bizi konuk etti ve yaylalarını da bize gezdirdi. Önce Dağ horozunu aramak için, yılın bazı aylarında kardan kapanan Ovit geçidinin hemen altındaki Sivrikaya tepesine çıktık. Dağ horozunu gözlemledik.
Ama biraz zaman olarak geç kalınmıştı. Hayvanların kuluçka dönemiydi. Rize Valisi de bize katıldı. Kalabalık bir ekiple, üstelik insansız hava aracı da kullanılarak yapılan tüm aramalara rağmen, sadece bu bölgede yaşayan “Huş tavuğu” da denilen endemik dağ horozunu maalesef göremedik.
Ama çok iyi üç insan tanıdık. İkizdere Arama Kurtarma ekibinden Şenol, İrfan ve Mustafa bir an bile olsun yanımızdan ayrılmadılar. Hele İkizdere’ye gidip de Şenol ve İrfan ile tanışmayan, İkizdere’ye gittim demesin.
Bu üçlü herkesin her derdine koştuğu gibi, kemençenin sesini uzaktan duymaları yetiyor. Mükemmel horon oynuyorlar. Şenol’un atışmadaki sözleri ise insanları gülmekten kırıp geçiriyor. İkizdere’de beş yıldızlı bir termal otel ile alt grup konaklama tesisleri bulunuyor.
VAŞA YAYLASI: 2643 m. yükseklikte, mimari olarak tüm otantik özelliklerini koruyan aynı zamanda hayvancılık ve yaylacılık faaliyetlerinin yürütüldüğü bir yayla.
Yolu tamamen toprak, virajlı ve yağmurda oldukça kaygan. Hakim konumu ve yükseltisi sayesinde önemli bir manzara noktası olduğu, bu fotoğraftan da anlaşılıyor.
Yayla, çok sakindi ve yaşayan insan sayısı çok azdı.
HOMESA YAYLASI: İkizdere ilçesinde 2368 m yükseklikte bulunuyor. Muhteşem bir manzarası olduğu belirtilen bu yaylaya çıktığımızda her yer bulutların içindeydi ve görüş mesafemiz 2 metreye kadar düşmüştü.
Çok keyifli bir köy kahvesinde oturduk. Demli çayımızı içtik ama ne yazık ki etrafımızı göremedik. Oldukça kalabalık ve işlek bir yayla. İkizdere’ye ulaşımı çok zor değil.
Hayvancılık ön planda. 360 derecelik panaromik görüntüsü olduğundan söz ediliyor. Konaklanacak pansiyonu henüz yok. Yeni yapılaşmaya açık bir yayla. Kışın kar yürüyüşleri bu yaylada yapılıyor. Yaklaşık 5 saatlik kar yürüyüşünden sonra ulaşılan yayladaki evlerde bir gece konaklanarak İkizdere’ye geri dönülüyor. Kar yürüyüşüne her yıl yüzlerce kişi katılıyor.
PETRAN YAYLASI: Anzer yolu üzerindeki “Kamanın dibi” mevkiinden ayrılarak çıkılıyor. İkizdere’den, yol ayrımına kadar yol asfalt. Sonrasında toprağa dönülüyor.
Çok virajlı ve dik çıkışlardan sonra yaklaşık 1 saatte ulaşılabiliyor.
Çok güzel görüntüsü olan bu yaylanın sırtlarında her yıl ekranlardan görmeye alıştığımız “Lazbord” adı verilen, ucuna bağlı iple önü havaya kaldırılan tahtalarla, kar üzerinde kayma yarışları yapılıyor.
ANZER YAYLASI: İkizdere ilçesi sınırlarında 2105 m yüksekliktedir. Kent merkezine 85 km mesafede bulunan yaylaya İkizdere ilçesinden ulaşımın büyük bir bölümü asfalt bir yol ile sağlanmakta.
Yolun son 10 kilometresi ise toprak ve virajlı. Ne yazık ki, Anzer yaylasına ulaşım için son 10 kilometreye de beton bir yol dökülmeye başlanılmış. Bu yolun tamamlanması halinde iki ayrı köyden Aşağı Anzer ve Yukarı Anzerden oluşan bölgeye gitmek Araplar için çok kolay olacak ve dünyanın en kaliteli balının üretimi sona erecek. Zaten Anzer yaylalarının en önemli bal üretim merkezi olan Ballı köy ile Çiçekli köyü, Arapların yoğun olarak yaşadığı Uzungöl’e, Yeşilyol ile bağlama projesi var.
Bu iki proje gerçekleşirse, arıların bal yaptığı çiçeklerin üzerine Araplar yayılır, balın kalitesi düşer ve Anzer balının 1200 lira olan kilosu 100 liraya iner. Aşağı Anzer köyünde yeme içme ve konaklama olanağı bulunuyor. Dünyaca ünlü Anzer balının özelliğinin, arıların binden fazla farklı çiçeğe konarak bu balı yapması olarak belirtiliyor. Özellikle doğa yürüyüşü ve fotoğrafçılığı için de cezbedici bir bölge Anzer.
ÇAMLI HEMŞİN YAYLALARI
Çamlıhemşin ilçesi, şu anda Rize turizminin en önemli merkez olarak tüm yol bağlantılarının ortasında duruyor. Deniz kıyısına uzaklığı 22 kilometre olmasına rağmen, ilçenin deniz sınırları deniz kıyısına kadar uzanmıyor. Denizden yüksekliği 300 metre civarında. Hemen arkasında Kaçkarların zirveleri yer alıyor. 300’den, 4 bin metreye çok hızlı yükseldiği için, akarsular bu bölgede çok hızlı akıyor. Hatta akmıyor, dağdan aşağıya doğru düşüyor. Bölgenin en önemli akarsuyu Fırtına deresi. Bu dere, Elevit, Palovit ve Ayder’den gelen akarsuların birleşiminden oluşuyor.
Çamlıhemşin, yaylalara gitmek isteyen gezginler için, en önemli alışveriş merkezidir. İlginç kafeleri ve restoranlarında yöresel yemekleri bulabilirsiniz. Ancak, yemeklerin fiyatlarını sormadan sipariş vermemenizi öneririm. Rize’nin bu en sosyetik ilçesinde, bir öğle yemeği için, kişi başına 80 lira hesap gelebilir. Hem de yedikleriniz, çorba, mıhlama ve yaprak sarma gibi basit yemekler olduğu halde. Böyle bir restoranda biz üç kişi, bir şey yemeden 140 lira hesap ödedik. Çamlıhemşin’den ayrılan yollarla 7-8 yaylaya gitmek mümkün. Ancak bu yaylalara giderken, arabanızı bir park yerine bırakıp, arazi vitesli bir araç kiralamanızı veya taksiye binmenizi şiddetle öneririm. Bozuk yollarda, normal bir binek arabası ile Ayder dışında, hiçbir yaylaya ulaşım sağlayamazsınız.
Restore edildikten sonra öz benliğini kaybedip İngiliz şatolarına benzeyen Zir Kalesi, Çamlıhemşin’e yakın noktalardan birisi. 5-10 dakikalık mesafedeki Çinçiva köyünde yöresel otelleri bulmak mümkün. Zir Apart, Doğa otel ile Ada pansiyon tercih edilecek temiz ve bakımlı konaklama yerleri. Tarihi köprünün hemen yanındaki “Yolun dibi” adlı kafe de muhteşem bir manzara sunuyor.
GİTO YAYLASI: Çamlıhemşin’den Zir kale yönünde, Çat vadisine doğru giderken, Gito yaylasının tahta tabelasını kolayca görebilirsiniz.
Bir saatlik zorlu bir çıkıştan sonra ulaşılan Gito yaylası, bulutların üstündeki yaylalardan birisi. Diğer yaylalara da biraz yukarıdan bakar bu nedenle. 2 bin metrenin üzerindeki Gito, aslında mükemmel bir seyir terası. Gito’ya girişte Hızır dayı karşılar sizi son virajdaki düzlükte. Yaylanın yolunu yordamını anlatır. “Burada kalın ama, çöpünüzü de giderken götürün” der. Çadırda konaklayacaksanız, kamp alanını gösterir.
Gito yaylasında iki konaklama tesisi bulunuyor. Uzun yıllardır hizmet veren Koçira Pansiyonun yanına, geçtiğimiz senelerde Hozboncuk adlı dağ evi de eklenmiş. Koçira Pansiyonun, insana uçma hissi veren salıncağı bayağı ünlenince, Hozboncuk dağ evi de benzerini yapmış. Gito yaylasında biz çadır kurduk.
Gece yıldızlara, gündüz ise bulutlara çok yakındık. Yaylaların terasında kahvaltı yapmanın tadını çıkardık. Yaylanın bakkalı yoktur. Araba ile yarım saat devam edilirse, hemen üstündeki 2 bin 500 metredeki Ambarlı yaylasına ulaşılır. Ambarlı yaylasından bir saat yürüme mesafesinde, Kaçkarlar’ın zirve göllerinden birisine çıkabilirsiniz.
ELEVİT YAYLASI. Elevit, 200-250 yıl önce bir kısım Ermenilerin yaşadığı belirtilen son yayladır. Kafkasların geçiş ve dolayısıyla göç yolu üzerinde yer almaktadır.
Konaklama tesisi ve market bulunur. Girişindeki tabela enteresandır. “Güzel Elevitimize hoş geldiniz. Rakım 1800. Nufus: belirsiz” yazar.
Yüksek, başı dumanlı, hatta karlı dağlarla çevrilidir. Eski konakları da görebilirsiniz. Ağustos ayında düzenlenen şenlikleri ile ses getirir.
TROVİT YAYLASI: Elevit’ten geçilerek gidilen Traovit yaylası, akarasu kıyısında yer almaktadır ve evlerin hepsi bu akarsuya ve yüksek dağlara bakar.
Hayat canlıdır ve yaz aylarında hayvancılık ön plandadır. Elevit’ten sonra yol çok daha bozulmaktadır. Trovit’ten daha ileriye gidebilmek için, fotoğrafta görünen yarım metre yüksekliğindeki akarsuyun içinden araba ile geçilmesi gerekmektedir. Ulaşım gerçekten zordur.
PALOVİT YAYLASI: çamlıhemşin’den çıkıp, 2 saatte Elevit ve 2 saatte de Trovit yaylaları geçildikten sonra, taşlı, topraklı yolda zorlu bir dağa tırmanılarak dar bir geçitten geçilir.
Dağın diğer yüzünden inilirken Palovit yaylası belirir. Rize’nin en büyük yaylalarından birisidir. Kendisine has evleri vardır. İçerisinde bir market barındırır. Marketi, duvar yazıları süsler. Çok yüksekte olduğu için etrafta ağaç yoktur, yani yakacak odun bulamazsınız.. Gece üşümemek için kamp ateşine ihtiyaç duyulursa, bu marketten odun da alabilirsiniz. Arabaların çok az geldiği bu yaylada, bir şeyleri bir yerden bir yere taşımak için katırlar kullanılır.
Katırcı Yaşar’ın “Plakalı” yani ruhsatlı dediği iki katırı, 24 saat hizmet vermeye hazırdır. Yakınında meteoroloji istasyonu vardır. Cep telefonları Palovit’te çekmez. Geçtiğimiz yıllarda kardan yıkılan bu istasyonun çevresinde cep telefonları çeker. Telefon çeken yere yürüyerek 1 saatte ulaşılır. Bulutlar aşağıya inerse, yolu bulup yürümek de güçleşir.
Araba kullanmak ise olanaksız olur. Palovit’in bir diğer özelliği ise muhteşem bir şelaleye ev sahipliği yapması.
SAMİSTAL YAYLASI: Samitsal, ulaşılabilecek en zor ve en uç yayladır. Elevit, Trovit, Palovit yolunu takip ederek, Palovit’ten 1 saat, Çamlıhemşin’den ise 7 saat sonra arabayla ulaşılabilir. Oysa bu yaylalarda yaşayanlar, hayvanlarını yürüyerek çok daha dik, ama kısa yollardan getirebilmekte ve yayla evlerine yerleşmektedir. Kavrun yaylasından, hayvanlarla yürüyerek çıkılabilmektedir. Samistal Yaylası, bölgenin en yüksek yaylasıdır ve görsel anlamda insanı büyüleyen bir yayladır. Bu yaylada da çadır kurup, 2 gece konakladım. Eskiden çok kalabalık olan yaylanın evleri artık eskisi gibi dolu değil. Bir kısım taş binalarda, kardan veya çığdan çökmüş durumda. Kışın kimse kalmıyor bu yaylada. Kar kalınlığının 6-7 metreye ulaştığı rivayet ediliyor. Burada güneş çok farklı renklerde batar.
Bulutların üzerinde olduğunuz için, güneşin batışını, bulut denizine bakarak seyredebilirsiniz. Hayvancılık tek geçim kaynağıdır. En yüksek yaylalarda otlar daha yağlı olduğu için, hayvanların süt verimi en üst düzeydedir. Bu yaylada, yıllardır elektrik yoktur.
Hayvanların sütü, Tereyağı, kaymak ve minci adı verilen yağsız (imansız) peynir yapılarak saklanır. Sütü, süt olarak saklamak, elektrik olmadığı için mümkün değildir. Sırtındaki tepeye yürüyerek çıkarsanız, 3 bin metrenin üzerine ulaşırsınız. Artık Kaçkarların zirvesi elinizi değeceğiniz kadar yakındır. Fakat çıkış yaz aylarında da dağcılık ekipmanları olmadan olanaksızdır.
Liseli çoban kızı Emine ile burada tanıştım. Sırtında 60 kiloluk çuvalları zorlanmadan taşıyordu. Bize kaymak ikram etti.
Kiminle konuşsak Ankara’da bir zamanlar pastacılık yapmıştı. Kimi de Karadeniz restoranlarında garsondu. O tanışlardan Yusuf bey de yoğurt ikram etti ve bir gece de evinde sıcak sobanın başında konuk etti bizi.
80’i çoktan geçmiş Mustafa dede ise hayvanlarını otlatırken, bizden çok daha çevikti.
AMLAKİT YAYLASI:
Varvator şenlikleri ile ünlü bu yaylaya Paslovit’te arabayla geçilebilmektedir. İnsanlarının değişik giysileri ve farklı yapılaşması ile dikkat çeken bir yayladır.
POKUT VE SAL YAYLALARI:
Çamlıhemşin’e 1 saat uzaklıktaki Pokut yaylası, şu anda Rize yaylalarının kralı durumundadır. En fazla görülmek istenen, en modern ve en pahalı yayladır Pokut.
Gezginlerin hepsinin tek hedefi olan Pokut yaylası, müthiş bir görsel malzeme sunar. Evler çok bakımlıdır. Hayvancılık tamamen bitmiş, turizm ağırlık kazanmıştır. Evlerden birçoğu pansiyon haline getirilmiştir. Gecelik konaklama fiyatları 200 lirayı aşabilir. Bir yemek için 100 lira istenebilir.
Elektrik vardır. Telefon çeker. Sosyetik bir yayladır. Turizme son katılan evlerle, yatak sayısı 120’yi geçen yaylada, çadır kurmak yasaktır. Sadece kamp alanı olarak belirlenen yerlerde çadır kurulmasına izin verilmektedir.
Adeta bulutlara asılı duran Pokut’un hemen yanındaki Sal yaylasında da güneşin bulutların üzerinden nasıl battığını görebilirsiniz. Metin Gültan, Pokut yaylasında evi olan ve evini hala ev olarak kullanan bir Hemşin gönüllüsü. Bize evini gezdirdi. Gerçek ve çok eski bir yayla evini böylece görmüş olduk.
AYDER YAYLASI:
Ünlü Ayder yaylası benim için bitmiş bir yayla. Tamamı asfalt yoldan en kolay ulaşılan yayla olduğu için, Araplar tarafından adeta zaptedilmiş. Nereye baksan kara peçeli insanları görüyorsun. Bu nedenle Türk turistler oldukça azalmışlar. Restoranları Araplarla dolu ve çok temiz değil.
Arap turist almayan bir kaç otelden birisinde konakladık. Natura’nın sahibi bizi gerçekten çok iyi karşıladı ve 10 gündür çadırda konaklayan bizlere iyi fiyat verdi. Gece ise mükemmel bir bölgesel müzik dinletisi vardı otelimizde. Böylece uzun bir aradan sonra duş alıp, otel yemeği yedik.
Ayder’de “sendagez.com” adında bir kafe var. Kafe’nin işletmecisi Harun Seydioğlu ile sohbet etmek benim için keyifti. Bence Ayder’e giden herkesin bu güzel kafeye uğraması gerekir. Hem iyi kahve, hem sohbet, hem de aklı başında turizm organizasyonlarına katılarak bölgeyi kazıklanmadan gezmek için.