RİZE YAYLALARI
Rize yaylalarını gezdum, gördum, sendagez diye yazdum.
LİKYA YOLU YÜRÜYÜŞÜ
Likya Yolu yürüyüşümü buradan okuyabilirsiniz.
BATI KARADENİZ'İ GÖRÜN
Batı Karadeniz'de Kelebeğin rüyasına yolculuk başlıyor.
Site Haritası
Takvim

İSMET IRAZ'IN ANISINA

Ankaralı usta gazeteci Neşet Özmen, İsmet Iraz'la yaşadığı bir gazetecilik anısını kaleme aldı. Iraz'ın dostluğu ve çekemeyenlerin kazığı.

YAZAN: NEŞET ÖZMEN
İsmet Iraz da aramızdan ayrıldı...
Son günlerde ardı ardına yitirdiğimiz eş, dost, akraba derken, dün de sevgili Fahri İkiler ve İsmet Iraz'ın ölümleri ile yine sarsıldık.
Nur içinde yatsınlar... Mekanları cennet olsun inşallah.

İsmet Ağabey'in benim yaşamımda önemli yeri vardı... 1970'li yılların başlarında, O ardı ardına kazandığı şampiyonluklarla ünlenen taekwondonun yıldızı, ben de daha yolun çok başında toy bir gazeteci idim. Ama kazandığı tüm şampiyonluklara karşın, mütevaziliğinden hiç bir şey kaybetmeden her isteğimi yerine getirir, bana hep bol malzeme verirdi. Gösteri niteliğindeki mermer kırışları, üzerinden otomobil geçirişleri ve de benim için daha yolun başında gazete nezdinde büyük sükse yapmamı sağlayan Fenerbahçe'nin Kızılcahamam kampında yaptığım foto röportaj, unutamadıklarımdan birkaçı.

Beni Milliyet'e alan Aydın Köker'in gazeteden ayrılmasından sonra, kendimi İstanbul'a kabul ettirmek ve o yıllarda çok zor olan kadromu yaptırabilmek için, futbol, basketbol, voleybol, atletizm, cimnastik demeden gece-gündüz koşturuyordum..
O Yıllarda Kızılcahamam, özellikle üç büyüklerin sezon öncesi kamp yaptıkları yerlerin başında geliyordu. İşte o kamplardan birisi için, Didi'li Fenerbahçe yine Kızılcahamam'a gelmişti. Ama nedense, o yıllarda Milliyet'in Fenerbahçe muhabiri Yavuz Bayraktar, takımla Kızılcahamam'a gelmemişti. Arada günü birlik gelip, birkaç haber toparlayıp İstanbul'a geri dönüyordu. Bu nedenle de iş, çoğu kez Ankara büroya düşüyordu... O dönem Ankara büronun en eski elemanı bendim... Taki Doğan da gazeteciliğe yeni başlamıştı. Sanıyorum Devrim Sağıroğlu ve Zeki Çol da, anlatacağım bu olaydan daha sonra Ankaralı olmuşlardı. Takım Fenerbahçe olunca da, İstanbul her gün haber bekliyordu. Zaten ben de, 3-4 yıllık gazeteci olmama karşın, daha yolun başında sayılırdım... Dolayısıyla Fenerbahçe'de tek bir tanıdığım yok, öyle her gün Fenerbahçe haberini ben nasıl bulup yazayım, geçeyim?

İsmet Iraz'ın popülerliğini kullanarak bir haber yapma fikri geldi aklıma... Benim Fenerbahçe'de tanıdığım yok ama, İsmet Ağabey'i herkes tanıyor. O da sağolsun, benim bir dediğimi iki etmiyor. Aradım, Milliyet'in Kızılay İzmir Caddesi'ndeki bürosuna davet ettim. Geldi... Durumu anlattım ve Kızılcahamam'a gidip, Fenerbahçeli futbolculara taekwondo kıyafetleri giydirip, fotograf çekmem için bana yardımcı olmasını rica ettim. Fenerbahçeliler beni tanımaz, dinlemez ama, biliyorum ki koyu Beşiktaşlı olmasına karşın İsmet Iraz arayınca akan sular dururdu. İsmet Ağabey Kaptan Ziya Şengül ile konuştu, ertesi gün için randevuyu aldı ve futbolculara giydireceğimiz büyük beden taekwondo kıyafetlerini ayarlama için gazeteden ayrıldı... Ben de büyük bir heyecanla İstanbul'u aradım ve istihbarat şefi Nezih Alkış'a yapacağım işi anlattım. O da konuyu efsanevi şef Namık Sevik'e anlatmış ve konu hoşlarına gitmiş olmalı ki, o yıllarda haftada bir çıkan spor ekinde, en prestijli bölüm olan renkli orta sayfaya 2 tam sayfa halinde kullanacağını, bu nedenle renkli çalışmamı söyledi. Tabi benim heyecanım, on kat arttı !

Ertesi gün sabah İsmet Ağabey aradı, hazırlanıp hemen kapıya inmemi söyledi... Ben zaten hazırdım ve toparlanıp aşağı indiğimde, İsmet Iraz gelmişti bile... Ziya Şengül ile sabah tekrar görüştüğünü, antrenmandan önce yarım saat bize zaman ayıracaklarını, ama vaktin de çok daraldığını söyledi... Ve o zamanlar Ankara'da bulunmayan kırmızı Mustang spor arabasıyla İstanbul yoluna çıkar çıkmaz, 180-200 km. hızla, önümüzdeki araçları çoğu zaman sağından geçerek ve benim de yüreğimi ağzıma getirerek tam vaktinde kampa vardık.

Önce Ziya kaptanı bulduk... Kısa bir sohbetten sonra ben Ziya Şengül ve beraberinde bir isme daha taekwon do kıyafeti giydireceğimi düşünürken, 3-5 dakika içerisinde karşıma 4 Fenerbahçeli diziliverdi... O yılların "deve dişi" futbolcuları; İstanbulspor'dan yeni transfer edilen Cemil Turan, gol kralı Osman Arpacıoğlu ve futbolu bırakacağı günleri sayan Ercan Aktuna ve de Ziya Kaptan, fotoğraf çekimi için hazırdı. Uzatmayayım; İsmet Iraz'ın titizlikle giydirdiği kıyafetlerle ve hiç bir itiraz ya da nazlanma ile karşılaşmadan çekimleri tamamladım. Böylesine ünlü isimlerin hiç tanımadıkları genç bir muhabir karşısındaki mütevazilikleri ve yaptığımız işe saygıları, beni şaşkına çevirmişti. Teşekkür ettik ve Kızılcahamam'dan ayrıldık.
Haaa.. unutmadan bir not düşeyim. Bu önemli çünkü ! Nezih Alkış sabahki konuşmamızda, Fenerbahçe muhabiri Yavuz Bayraktar'ın da bugün Kızılcahamam'a geleceğini, ertesi gün de İstanbul'a döneceğini, çekeceğim renkli filmleri kendisine vermemi tembihlemişti. Ben de öyle yaptım ve filmleri Yavuz Ağabey'e teslim ettim!

Gazeteye geldim, düşündüğüm ve kurguladığım foto röportaj şeklinde yazılarını yazdım ve ertesi sabah da, gündemle birlikte Nezih Alkış'a yolladım... Ve heyecanla, renkli filmin sonuçlarını merak içinde beklemeye başladım. Öğlen saatlerinde Nezih Alkış aradı, yolladığım filmlerin İstanbul'da spor servisi ile fotoğraf laboratuvarı arasında kaybolduğunu, bende kalan başka film olup olmadığını sordu... Ben de çektiğim tüm renklileri Yavuz Bayraktar'a verdiğimi, bende de sadece bir kaset öylesine çektiğim siyah-beyaz film olduğunu söyledim.. Şaşırmıştım ve çok da üzülmüştüm. Renkli film bulunamazsa, tüm emekler boşa gidecekti... Oysa çok da güzel bir iş olmuştu. Yarım saat sonra tekrar aradı ve filmleri bulamadıklarını, bendeki siyah-beyazlardan acele telefoto geçmemi istedi... Merakımdan siyah-beyaz filmi önceden yıkayıp, 5-6 kare de karta basmıştım. Hemen telefotoları geçtim.
..Ve spor ekinin yayınlanmasını beklemeye başladım. Ek çarşamba günü piyasaya çıktı, elime aldım ve bir çırpıda orta sayfayı açtım... Sayfanın tam göbeğinde, 2 sayfanın tamamını kaplamasa da tepesinde, siyah-beyaz fotograflarla foto röportaj karşımda idi. Neyse, bari emeklerim boşa gitmedi, siyah-beyaz da olsa iş iştir dedim kendi kendime... Ama sonradan farkettim ki, o güzelim foto röportajda imzam da kullanılmamıştı ! İşte o zaman kafama dank etti renkli filmlerin nasıl olup da kaybolduğu ! Koskoca Fenerbahçe muhabiri dururken, Ankara'daki kadrosu bile olmayan toy bir muhabirin böylesi bir işinin, spor ekinin renkli orta sayfasını tamamen kaplayacak şekilde kullanılacak olması, belli ki birilerinin zoruna gitmişti ! Ve garanti olsun diye elden gönderdiğim renkli filmler, İstanbul'da iki servis arasında ortadan yok oluvermişti ! Bu, röportajın kulanılamaması demekti... Amaç hasıl olmuştu ama, benim aynı anda siyah-beyaz fotoğraf çektiğimden haberi yoktu o renkli filmleri ortadan kaldıran kişinin ! Foto röportajın bu kez siyah-beyaz olarak yine orta sayfada kendisine ayrılan yerde biraz küçük de olsa kullanılması da rahatsızlık vermiş olacak, sayfadaki imzam da, "İstanbullular'ın el birliği ile" engellenmişti !
Hesap mı soracaktım Nezih Alkış'a ya da Yavuz Bayraktar'a ?
Tabi ki sineye çektim olanları !
Ve gördüğünüz gibi aradan 45 yıl da geçse, unutmadım bana o yapılanları...
(Bu notu eklemek de sonradan aklıma geldi ! O Nezih Alkış'la yolumuz, daha sonra Hürriyet'te kesişti... Beni, 45 yaşımda Hürriyet Gazetesi'nde işten atan da, o Nezih Alkış oldu !)
Nur içinde yat İsmet Ağabey...
Bu ve bunun gibi sayısız iyiliklerin için çok teşekkürler....
Hakkını helal et...
Eğer varsa, benden yana olan tüm haklarım da, helal olsun sana ağabey.

827 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam150
Toplam Ziyaret186500
Hava Durumu
Bu Web Sitesi Desteği