RİZE YAYLALARI
Rize yaylalarını gezdum, gördum, sendagez diye yazdum.
LİKYA YOLU YÜRÜYÜŞÜ
Likya Yolu yürüyüşümü buradan okuyabilirsiniz.
BATI KARADENİZ'İ GÖRÜN
Batı Karadeniz'de Kelebeğin rüyasına yolculuk başlıyor.
Site Haritası
Takvim

ESKİMEYEN DOSTLAR İZMİR GEZİSİ

Aydınlıkevler’den hem sokaktan, hem okuldan, ama arkadaşlıkları 7 yaşından beri olan bir gurup “Eskimeyen Dost” olarak, Ege’nin en güzel koylarını, en eski yerleşim yerlerini ve en güzel ilçelerini birkaç günlüğüne turladık

İzmir’de konakladık, Urla’dan giriş yaptık, Ilıca, Çeşme, Alaçatı, Sığacık derken, eski Foça’ya kadar uzandık. Meryemana evi ve Şirince derken, bir minibüse doluşan Aydınlıklı, eski dostluklarına da sımsıkı sarılarak çok güzel 3 gün geçirdi.

İZMİR

Gazeteci Hasan Tahsin’in kurtuluş savaşının ilk kurşununu attığı İzmir, göçmenleri, Levantenleri, 72 milletin tarihte kalan ayak izleri ile anılıyor.



Alsancak ve Karşıyaka’sı ile denizin ikiye ayırdığı İzmir, plakasında 35 ile 35,5 ayrımını gönül koymadan futbolunda yaşatıyor. Alsancak’ın deniz kıyısı her ne kadar evlerden uzaklaşsa da doldurulan alan park olarak kullanıldığı için fazla ses çıkartılmıyor.



Ara sokaklarındaki restoranlar ve barlar, daha güneş batmadan dolmaya başlıyor. Alsancak çalarsa, Karşıyakalısı oynuyor, ya da tam tersi. İnsanı, mutlu, mesut, bir arada, özgürlüğün tadını çıkartarak keyifle yaşıyor.


İzmir gezisi, tarihi asansörde başladı. Deniz kıyısından tepedeki evlere çıkmak zor olduğu için 1907 yılında Nesim Levi adında Musevi bir hayırsever yaptırıyor bu halka açık asansörü.



Asansör ilk yıllarında el buharı ile çalıştırılıyor. 1983 yılında ise asansör binası sahipleri tarafından belediyeye bağışlanıyor. Belediye ise restore ettirdiği tarihi asansörü şehir için önemli bir turistik kazanç haline getirmiş.



Asansöre çıkan sokak ise o sokakta yaşamış olmasından dolayı ünlü ses sanatçısı Dario Moreno sokağı olarak adlandırılmış.






Karşıyaka Bostanlı’da İzmir tarihini yansıtan güzel bir açık hava müzesi var.



Ama hepsinden önemlisi, sadece İzmir’in şehir merkezini doyasıya gezmek, lokma yemek, sakızlı dondurma almak, bir pastanede keyif yapmak için de çok uzun bir zamana ihtiyaç var.



Bizim gezi kısa bir zaman dilimindeydi. Ama yine de iyi gezdik.  

URLA

İlk durak Urla oldu.



Narlıdere ve Güzelbahçe’yi deniz kıyısından takip ederek gelinen Urla’nın tarihi dokusu içerisinde yer alan Yunan asıllı Nobel ödüllü ünlü yazar ve şair Yorgo Seferis’in evi hala ayakta duruyor



ve restoran olarak kullanılıyor. Eski Urla’nın en bilinen yeri hala semt pazarı.



Ege’nin en taze şifalı otlarının bulunduğu pazarda, biz enginar şenliğine denk geldik. Aslında çok yakındaki Enginar bahçelerine girip, sizler de elinizle enginar toplayabiliyormuşsunuz ama sanırım bunun için zamanımız hiç yoktu.



Urla pazarı taze sebze ve meyvelerini renk armonisi ile akıllara kazındı.





Bir de Tanju Okan parkı var ki, bu parkta bütün oyuncaklar müzik aletlerinden oluşmuş. Üstat müzisyenin heykeli ise bir köşede müzik yapanları sessizce, belki de gülümseyerek izliyor.



Urla aslında balık ve kahvaltı restoranları ile de oldukça talep gören bir yer. İzmirlilerin ilgisini çeken eski evlerden dönüştürülmüş otantik barlar revaçta.



Ne de olsa, midye dolma yerken denizin kokusunu da alıyorsunuz.



Sabah erken saatlerde geldiğimiz bu tarihi balıkçı kasabasında bizim payımıza kahvaltıda yediğimiz katmer düştü.

ÇEŞME

Ilıca ve Dalyan’ın güzelliklerini bu sessiz ve sakin zaman diliminde görüp,



içimize sindirerek geldiğimiz Çeşme’de, elbette görülecek yerlerin arasında Çeşme kalesi geliyordu.



Kale ve kale ile bütünleşen koydaki Çeşme marinası, alış veriş merkezleri ve restoranları ile biliniyor.



Oysa Çeşme koyu, 1770 yılında büyük bir deniz savaşına sahne oldu ve bu koyda dinlenmeye çekilen Osmanlı donanmasın tamamı hazırlıksız yakalandığı için Rus donanması tarafından batırıldı.






Bir günde tüm donanmasını kaybeden Osmanlı, Deniz savunmasını yeniden organize etmek zorunda kaldı.



Çeşme bugün otelleri ve görkemli evleri ile ülkemizin en itibarlı turizm merkezleri arasında yer alıyor.

ALAÇATI

Dünyanın önemli sörf merkezlerinden birisini oluşturan Alaçatı’nın en büyük özelliği, rüzgarının hiç bitmemesi.



Alaçatı sörf alanına gittiğimiz zaman, sörf tutkunları yine denizde yelken basıyorlardı. Hem de bayağı kalabalıktılar. Bir diğer tarafta ise yelken öğrencileri eğitimlerini tamamlıyordu.






Alaçatı Port denilen yerde ise evler denizin kıyısına yapılmış. Ve her evin iskelesine bir yelkenli tekne bağlı.



Sanırım burası Türkiye’nin en zenginlerinin yaşadığı bölgelerden birisi. Evler de muhteşemdi, evlerin iskelelerindeki yelkenli tekneler de.

Alaçatı merkez ise kafeleriyle ve restoranları ile yeni çok kalabalıktı.



Sezon başlamamasına rağmen, hafta sonu tatilinden yararlanmak isteyenler Alaçatı sokaklarını öylesine doldurmuştu ki, oturmak için kafe bulmak bile zor oldu.



Rumların yıllar önce terk etmesinden sonra uzun yıllar bomboş kalan Alaçatı Mahallesi, son 20 yılda cazibe merkezi oldu.



Neredeyse bedavaya alıcı bulamayan eski Rum evleri, şimdi satın almak isteyen zenginlerin bile kesesini zorluyor.



Bir metruk kasaba, bu kadar kısa zamanda bu kadar mı değişir? Hiç para etmeyen yıkıntı taş evler, bu kadar kısa zamanda bu kadar mı değerlenir?



Alaçatı artık uçuyor. Alaçatı sokakları, restore edildikten sonra kafe olarak kullanılan eski evleri ile artık Türkiye’nin en şirin tatil yörelerinden birisi.



SIĞACIK

Sığacık, Çeşme’ye biraz uzak. Seferhisar yolu üzerindeki bu minik balıkçı kasabası da son zamanlarda turizmden nasibini önemli ölçüde almaya başladı.



Güzel bir akşam yemeği için Sığacık biçilmiş kaftan. Seferhisar’ın deniz kokan bu balıkçı kasabasındaki restoranların damak tadını unutmak mümkün değil.





Sığacık, Antik Şehir Teos’un çok yakınında olması nedeniyle de ayrı bir değer kazanıyor. 12 İyon şehrinden birisi olan Teos’un akropolü, tiyatrosu ve liman kalıntıları, Sığacık yolcularının gezisine birinci elden tarihsel doküman sunuyor.


ESKİ FOÇA

Eski Foça, İzmir’in en görülmesi gereken yerlerinden birisi. Tarih, deniz, eğlence ve sosyal yaşam burada küçücük bir koyda iç içe geçmiş durumda sizleri bekliyor.











Bir koyun etrafına sıralanmış restoranlar, tıka basa dolu. Biraz ilerideki meydanda nefis bir müzik çalıyor ve insanlar dans ediyor. Danstan sıkılınca, horon başlıyor. Herkes, ama herkes el ele tutuşmuş gülüyor eğleniyor. Mutlu yüzler arasında dünyaya gülümsemeden bakmak mümkün değil.

Foça çok güzel ama acaba tarihini biliyor muyuz? Gezi arkadaşımız Bülent’in sevgili eniştesi Prof. Dr. Ömer Özyiğit, uzun zamandan beri bu bölgedeki kazı çalışmalarını sürdürüyor.









12 İyon şehrinden birisi olan Foça’nın antik adı Phokaia. Bu ad, İyon dilinde “Foklar ülkesi” anlamına geliyor. Yani burası ve çevresindeki adacıklar, aslında fok balıklarının yaşadığı bir cennetmiş bir zamanlar.



Herkesin gülüp eğlendiği Foça merkezinin 100 metre yanındaki kapalı alanda kazı çalışmaları arkeologlar eşliğinde gözlerden uzak hala devam ediyor. İşte bu bölgeye girdik ve arkeologlardan, birinci elden bilgi aldık.

Foça’da uzun yıllar ortaokul olarak kullanılan binanın altında tarihi bir tapınak belirlenir. Bu tapınak, birçok mitolojik eserde belirtilen Athena tapınağıdır ve çoğu ögesi artık yok olmuş durumdadır.



2009 yılında Ortaokul kaldırılır ve tabana doğru arkeolojik kazılar başlar. Her taş dikkatle incelenir ve yıkıntılar içindeki tapınağın aslında nasıl olduğuna ilişkin tüm verilere ulaşılır. Bize bölgeyi gezdiren arkeologlar, yakında bu tapınağı ayağa kaldıracaklarını söylüyorlar.



Eğer gerçekleştirirlerse, bu müthiş bir şey olur. Yani taşlar yerlerine oturtulacak. O günkü mimari yeniden yaşatılacak.



Bunun için çalışmalarda son aşamaya gelindiğini eski zaman heykellerinin birebir kopyalarının yapıldığını görerek gözlemledik.





MERYEMANA

İzmir’in Selçuk ilçesindeki Meryemana kilisesi, Hazreti İsa’nın annesinin bir dönem yaşadığı ve burada öldüğü düşünülen kutsal bir alanda yer almaktadır.



Hristiyan inancına göre, her yıl buraya hacı olmak isteyen çok sayıda turist geliyor. Selçuk’ta oldukça yüksek bir alanda ve orman içinde yer alan bu kilisenin varlığı uzun yıllar bilinmiyormuş.



Bir Alman rahibe, bu kiliseyi rüyasında görüyor ve “Meryem Ananın hayatı” adlı bir kitap yazarak bu evi tarif ediyor. Anlattıklarını rehber edinen araştırmacılar, gerçekten de anlatılan yerde bu binanın kalıntılarını buluyorlar.









Meryem ana evi daha sonra restore edilerek ziyarete açılıyor. Ziyaret edenler kendi inanışlarına göre hacı oluyorlar, tarihi sarnıçtan gelen 3 farklı çeşmeden içtikleri sularla aşk, para ve sağlık dileklerinde bulunuyorlar.

ŞİRİNCE

Efsaneye göre, Romalılar Hristiyanlığı kabul etmeden önce, Hristiyan olan 40 kişi zulümden kaçmak için dağlık bir alan olan kimsenin yaşamadığı Şirince’ye yerleşir. Burada tarım yaparak hayatlarını sürdürmeye çalışırlar ve yerleştikleri bu yere de 40 kişi olmalarından dolayı rivayet odur ki, Kirkince derler.



Bir yandan da şarap yapan Rumların bölgedeki nüfusu kısa zamanda artar ve ticaret de yapmaya başlarlar. Zamanla “Kirkince” olan yöre adı da özellikle Türkler tarafından “Çirkince” olarak telaffuz edilmeye başlanır.



Rumların ayrılmasından sonra bölgeye yerleşen Türkler, kendilerini ziyarete gelen İzmir Valisinden “Çirkince” olan adlarının, “Şirince” olarak değiştirilmesini ister.



Bu istek uygun görülür ve şarapçılıkla geçinmeye devam eden bu küçük Rum yerleşim yeri Şirince olur.

Bugün Şirince bölgenin en önemli Turizm alanlarından birisidir ve şarapçılık, yöre halkının geçiminde turizmin yanında önemli bir rol üstlenmektedir.


 

 

 

 

 

 

939 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam77
Toplam Ziyaret187366
Hava Durumu
Bu Web Sitesi Desteği